Müzik ve Sistem... İlk adım

Müzik... Ama önce Sistem.

Sizlerle evde yaptığım müzik dinletilerimi anlatmadan önce şu an sahip olduğum müzik sistemimi anlatayım sizlere. Nasıl ve neyle başladım, bugün neredeyim, hedeflerim nedir.

Müziğe bakış açımın dönüm noktasını sizlerle paylaşmıştım. Lise çağları, seksenli yıllar, İstanbul ziyaretlerim, ablamlar, arkadaşları vs vs. Tabii bu müzik sevdasına girmemde en büyük etken evdeki Technics müzik setiydi. Fransa’da babam almış gelirken de getirmiş yanında. Metalik renkte, amfi-kasetçalar-radyo-pikap, 4 katlı, dolabıyla dönemin benim için enfes müzik seti. Yıllarım bu oyuncakla oynamakla geçti.
Pikap nedir, nasıl çalışır, mantığı nedir bilmeden babamın “jailhouse rock” plağını dinlerdim. Annemin Mireille Mathieu ve Dalida 45’liklerini, ablamın Francis Cabrel 33’lüklerini. Benim de plaklarım vardı hatta. Fransa’da çocukluk dönemime ait hit çizgi filmlerin 45’likleri vardı : Goldorak, Capitaine Flam, Albator, Ulysse 31 gibi.

Yıllar geçtikçe ve Hi-Fi olgusu ve sair sistemlerin varlığını keşfettikçe, kıpırdanmalar başladı bende. Bir de evde müzik setimiz salondaydı, kendime ait, odamda kullanacağım bir “müzik seti” arayışına girmeye başladım. O zamanlar bende müzik sistemi kavramı olmadığı için, herşeye müzik seti diyordum. Sene 1996’ydı sanırım ya da ’97. Ankara’da Bilkent’te Plaza’larda bir firmada çalışıyorum. Karşımızda Ankuva alışveriş merkezi vardı, yanında da Real’in inşaatı sürüyordu. Bir öğlen indim alışveriş merkezini geziyorum aylak aylak. Bir dükkan ve vitrinindeki bir cihaz dikkatimi çekti. Vitrinin önünde uzun uzun seyre daldım. O zamanlar tabii bugünkü gibi hi-fi cihazlar satan yerler çok az. Olsa da zaten o yaşta pek de anlamadığım ve yol gösterenim de olmadığı için arayayım bulayım gibi bir teşebbüsüm de yoktu. Birkaç gün öğle saatleri bahsettiğim dükkanın önünde dikildim durdum. Sonra da cesaretimi toplayıp girdim içeri. Derdimi anlattım, tabii Technics hayranlığım da olduğu için (bir de Technics dışında marka bilmediğim için) vitrinde gördüğüm AVR dediğimiz sinema sistemi (5+1) amfisini aldım. Yanında da o ana kadar hiç duymadığım (duyduğum da zaten Bose ve JBL’di) Eltax kolonlarını aldım, 5 tane. Sub olarak da teşhirde bulunan köşesi yarım santim kadar hafif ezilmiş çok uygun fiyata ELK aldım. Bu hoparlörlerin de yıllar sonra tesadüfen çıkan bir hikayesi var, sonra anlatırım. Tabii tüm bu hoparlörler için de metrelerce kablo da yanında geldi. Teslimatı akşam mağaza sahibi kendi yapacaktı, adresi verdim, saatleri saymaya başladım. Akşam oldu, cihazları eve taşıdık, içim içime sığmayarak kurdum odama sistemi.



Technics SA-TX50

Bu aşamada küçük bir ara verip birkaç ay önceye gitmek istiyorum. O zamana kadar dinlediğim müziklerin kaynağı ya radyo ya da kasetçalardı. Pikap arızalıydı, kafası değişmesi gerekiyordu, anlamadığım bir konuydu,  o yaşta da hiç uğraşamayacağım bir alemdi. Hayatımıza CD denen dijital kaynak girmişti. Ha bende var mıydı, yoktu. CD var mıydı, tabii ki. Daha CDP almadan CD biriktirmeye başlamıştım. Müzikleri capcanlı, pırıl pırıl dinleyecektim CD'lerden. Nasılolsa alacaktım bir gün. Ama çok pahalıydı o zamanlar. IT’de çalışan bir arkadaşıma danıştım, boş bir bilgisayar kasası aldım, güç ünitesi vardı bir tek içerisinde, bir de ucuzundan CD-ROM aldım, taktım kasaya. Kulaklık çıkışından da amfiye bağladım. Yaptığım tüm bu uygulamalarla, Hi-Fi, Stereo Ses Sistemi gibi tanımların benden ne kadar uzak olduğu net sanırım. Amacın müzik dinlemekse, e be kardeşim ne diye gidip AVR aldın değil mi? Bir kere film izledin mi bu güne kadar? Hayır, cihazın TV girişleri hala bakir.

Bu küçük “flashback”den sonra döneyim cihazları kurduğum güne. Kaynak diyordum, evet PC kasasını taktım destursuzca ampliye. Ve ilk CD’mi koydum. Bugün gibi hatırlıyorum o günü, “Jan Garbarek - Officium”. Sabaha kadar aynı album döndü durdu ne yalan söyleyeyim. Seçtiğim albumun de etkisiyle sanırım, yeni müzik sistemimi hayranlıkla dinliyordum. Bulutların arasındaydım sanki, süzülüyordum. Stereo mu dinliyordum, tabii ki hayır. 5+1 dinliyordum üstüne üstlük.

Jan Garbarek - Officium

İşte bu Hi-Fi denen keyifli ama bir o kadar da “hastalık” derecesinde tutkuyla bağlandığımız hobiye ilk adımım böyle oldu. O zamanlar farkında mıydım bunun, elbette hayır, kuluçka dönemi olarak tabir edebiliriz bu süreci. Uzun bir kulukça dönemi oldu gerçi, 15 sene boyunca hiçbir değişiklik yapmadım. Ha tabii bir tek CDP aldım o kadar. Yıllarca mutlu mesut dinliyordum müziklerimi. Hiçbir şikayetim de yoktu. Taa ki 2012 mart ayına kadar...

Hiç yorum yok: